Genel

Adam çalıştıranın sorumluluğu Türk Borçlar Kanunu 66’ncı maddede düzenlenmiştir.

Adam Çalıştıranın Sorumluluğunun Hukuki Dayanağı Nelerdir?

Menfaat İlkesi

Adam çalıştıranın sorumluluğunun hukuki dayanağına dair diğer bir yaklaşım ise yarar-zarar görüşüdür. Buna göre ekonomik olarak kuvvetli olan ve ekonomik açıdan zayıf durumdaki bir adamı çalıştıran kişi, çalıştırdığı adamdan elde ettiği fayda karşısında onun eyleminden doğan zarardan da mesul olacaktır.

Hakimiyet İlkesi

Hâkimiyet fikrine göre adam çalıştıranın çalıştırdığı adam üzerinde talimat verme, denetleme ve gözetleme gibi hukuki bir hâkimiyet alanı bulunmaktadır. Bundan dolayı kusursuz dahi olsa çalıştırdığı adamın fiillerinden sorumlu olacaktır.

Hakkaniyet İlkesi

Bunun yanı sıra ileri sürülen hakkaniyet fikrine göre çalıştırdığı adamın hizmetinden faydalanan çalıştıranın onun fiilinden doğan zarara katılması gerektiğidir. Zira zarara uğrayanın ekonomik açıdan zayıf çalıştırılandan zararı tam olarak tazmin etmesi mümkün olmayacaktır.

Tehlike Yaratma İlkesi

Adam çalıştıranın sorumluluğunda öne sürülen diğer bir yaklaşım tehlike esası görüşüdür. Buna göre toplumda bir tehlikeye neden olan bunun sonucu doğan zararı tazmin etmek durumundadır. Burada çalıştıranın sorumluluğu adam seçiminde, denetim ve gözetimindeki özensizlik sonucu doğan tehlikeye dayanmaktadır.

Objektif Özen Yükümlülüğüne Aykırılık İlkesi

Önemli bir görüş ise özen yükümüne aykırılık görüşüdür. Bu görüşe göre adam çalıştıran üçüncü kişilere zarar gelmemesi için çalıştırılanların seçiminde onlara talimat vermede ayrıca denetim ve gözetimlerinde her türlü özeni göstermek zorundadır. Burada zarar görenin çalıştıran ya da çalıştırılanın kusurunu ispat etmek zorunda değildir.

Adam Çalıştıranın Sorumluluğunun Şartları Nelerdir?

Hukuka Aykırı Fiil

Adam çalıştıranın sorumluluğunun ilk şartı hukuka aykırı bir fiil bulunmasıdır. Görüldüğü üzere burada fiil ve bu fiilin hukuka aykırı olması gibi iki şart vardır. Fiil olumlu olabileceği gibi olumsuz da olabilir. Yani aktif bir davranış olabileceği gibi pasif bir duruş da olabilir. Zaten doktrin de fiil, bir şahsın bir işi yapma ya da yapmama şeklinde tezahür eden iradi bir davranışı olarak tanımlamıştır.

Hukuka aykırı fiil çalıştırılana ait olumlu ya da olumsuz bir fiil olabilir. Çalıştırılanın fiilinde hukuka aykırılığı ortadan kaldıran bir hukuka uygunluk sebebinin bulunması halinde hukuka aykırılık gerçekleşmeyecektir.

Hukuka Aykırılığı Ortadan Kaldıran Haller

Zarar Görenin Rızası

Zarara uğrayan bir kimsenin bu zarara yol açan fiile razı olması bir hukuka uygunluk sebebi olarak hukuka aykırılığı engelleyecektir. Hukuk kuralları zarara yol açan fiile rıza göstermeye izin vermelidir. Ayrıca razı olan fiil ehliyetine haiz olmalı ve iradesi korkutma yanılma ve aldatma gibi hallerle sakatlanmamış olmalıdır.

Rıza açıklaması açık veya örtülü olabilir. Mesela poz veren bir sanatçının rızası var sayılır. Rıza fiilden önce verilmelidir. Fiilden sonra verilen rıza hukuka aykırılığa engel olmamakla birlikte tazminattan ibra anlamına gelebilecektir.

Yetkiye Dayanma

Kamu hukukuna dayanan bir yetki kullanımı halinde de hukuka aykırılıktan söz edilemeyecektir. Velev ki bu konudaki sınırlar aşılmamış olsun ve kanunda belirtilen kurallara uyulmuş olsun.

Özel hukuka dayanan bir yetki kullanımı halinde de hukuka aykırılık söz konusu olmayacaktır. Ancak bu hallerde kanunen sağlanan yetkinin aşılmaması gereklidir.

Haklı Savunma

Türk Borçlar Kanunu’nun 64’üncü maddesi uyarınca haklı bir savunmada bulunan şahıs bu olayda saldırganın canına ya da malına bir zarar verirse bundan sorumlu olmayacaktır. Bunun da doktrinde tanımlanmış bazı şartları vardır. Öncelikle haklı savunma için hukuka aykırı bir saldırı bulunmalıdır. Bu saldırının gerçekleşme ihtimalinin çok yakın olması gerekir.

Haklı savunma gerçekleştirilen bu haksız saldırıya karşı yapılmalıdır. Saldırı bittikten sonraki eylemler için haklı savunma nitelemesi yapılamaz. Saldırıda bulunanın fiil ehliyetinin bulunup bulunmamasının önemi yoktur.

Iztırar Hali

Hukuka aykırılığı ortadan kaldıran diğer bir hukuka uygunluk sebebi ise ıztırar halidir. Buna göre kendini ya da üçüncü bir şahsı çok yakın ve açık bir tehlikeden korumak için eşyaya ilişkin bir zarara yol açan kişi ıztırar halindedir. Türk Medeni Kanunu 753’üncü maddesinde bu durum taşınmazlara verilen zararlar açısından özel olarak düzenlenmiştir. Bu gibi durumlarda zararın tazmini hakkaniyete göre fedakârlığın denkleştirilmesi suretiyle belirlenecektir.

Hakkın Korunması

Hukuka aykırılığı önleyen diğer bir durum hakkın kendi gücüyle korunmasıdır. Normal şartlarda kişilere ait hakların devlet tarafından korunması esastır. Ancak bazı hallerde kişiler bu imkana sahip olamayabilirler. Duruma göre kişiler kolluk gücünün yardımını alamayacak halde olmaları, hak kaybına uğrama durumunun söz konusu olması ve başka bir yol bulunmaması hallerinde kendi haklarını koruyabileceklerdir. Bu durum Türk Borçlar Kanunu 64/3’üncü maddesinde düzenlenmiştir. Buradaki tehlikeli durum şahsa ait bir hakkın elde edilememesi halidir.

Üçüncü kişinin hakkını korumak açısından bu olgu söz konusu değildir. Bir lokantada hesap ödemeden giden bir müşteriyi engellemek için yapılan zarar bu duruma örnek teşkil eder. Bu durumda hak kaybını önlemek için başka çare olmamalıdır. Yine orantılılık da olması gereken bir unsurdur. Zararla fiil arasında uygun bir oran olmalıdır. Bu hukuka uygunluk sebebinden çalıştıran kadar çalışan da yararlanabilecektir.

Üstün Kamu Yararı Ya da Özel Yarar

Üstün kamu yararı ya da üstün özel yarar da hukuka aykırılığı kaldıran bir hukuka uygunluk halidir. Türk Borçlar Kanunu 63/2’nci maddesinde bu durum düzenlenmiştir. Türk Medeni Kanunu 24/2’nci maddesinde de kişilik hakkı zedelendiği hallerde üstün kamu ya da üstün özel yarar hali var ise eylemin hukuka aykırı olmayacağı öngörülmüştür. Bu durum en çok basın yayın yoluyla işlenen ünlülere, sanatçılara veya sporculara ait kişilik hakları ihlalinde görülmektedir.

Üçüncü Kişilere Gelen Zarar

Maddi-Manevi Zarar

Buradaki zarar maddi olabileceği gibi manevi de olabilir. Zararı ispat yükü zarar görenin üzerindedir.

Bir kimsenin kişilik haklarına yapılan saldırı sonucu duyduğu manevi elem ve üzüntü ise manevi zararı oluşturur. Burada yaşanan duygusal bir çöküntü hali söz konusudur. Manevi değere haiz olan bir eşyaya verilen zarar da manevi zarar kapsamına girebilir.

Manevi zarara kıyasen maddi zararın ispat edilmesi daha basit olmaktadır. Zira maddi zarar dış dünyada gerçekleştiği için somut olarak ölçülmesi mümkündür. Manevi zarar ise insanların iç dünyalarında gerçekleştiği için bunun ispatı basit değildir. Burada dış dünyaya yansıyan belirtilere bakarak bir sonuca ulaşılabilir. Her hâlükârda özen yükümlülüğünün ihlali ile adam çalıştıranın sorumluluğunda olan kişinin haksız fiili neticesi mağdurun maddi ya da manevi zararlarının tazmin edilmesi esastır.

Doğrudan-Dolaylı Zarar

Zarara ilişkin diğer bir ayrım ise doğrudan ve dolaylı zarar ayırımıdır. Hukuka aykırı bir fiil nedeniyle zarar görenin araya hiçbir başka neden girmeksizin uğradığı zararlar doğrudan zarar olarak nitelendirilmektedir. Dolaylı zarar ise hukuka aykırı fiil nedeniyle doğrudan zarara eklenen bir nedenle dolaylı olarak gerçekleşen zarardır.

Müstakbel-Muhtemel Zarar

Zarar konusunda, meydana geldiği veya gelebileceği zamana göre diğer bir ayrım ise mevcut, müstakbel ve muhtemel zarar şeklindedir. Mevcut zarar haksız fiilin yapıldığı andan tazmin anına kadar oluşan zararı ifade etmektedir. Zararın hesaplandığı anda henüz gerçekleşmemiş fakat başka faktörlere bağlı kalmaksızın normal şartlar altında oluşması beklenen zarar müstakbel zarardır. Örneğin maruz kaldığı bir haksız fiil nedeniyle yaralanan şahsın müstakbel gelir kaybı buna girmektedir. Müstakbel ve mevcut zararı ispat etmek davacıya düşmekle birlikte Türk Borçlar Kanunu’nun 50/2’nci maddesine göre hâkimin de somut olayın özelliklerine, hayatın olağan akışına göre ve hakkaniyete göre bu konuda takdir yetkisi mevcuttur.

Muhtemel zarar ise henüz var olmamakla birlikte doğma ihtimali olan zararlardır. Bunun müstakbel zarardan farkı ise bir risk mevcudiyetidir. Örneğin haksız saldırı sonucu yaralanan ve cerrahi müdahale esnasında hayatını kaybetme riskine bağlı zararlar bu kapsamda değerlendirilebilir.

İlliyet Bağı

İlliyet bağı sorumluluk hukukunun en önemli unsurlarından biridir. Özellikle kusursuz sorumlulukta kusur aranmadığından zararla zarara yol açan fiil arasındaki illiyet bağı daha da büyük önem kazanmaktadır. İlliyet bağının tanımı da zaten sorumluluk doğuran fiil ile hâsıl olan netice arasındaki neden sonuç ilişkisi olarak yapılmaktadır138. Bir kimsenin ancak haksız fiili ile yol açtığı zararlardan sorumlu tutulabilmesi illiyet bağı sayesinde olur.

Zarar gören çalışanın fiili ile uğradığı zarar arasındaki illiyet bağını ispat etmelidir. Adam çalıştıranın özen yükümlülüğünü ihlal ile zarar arasında illiyet bağı karine olarak kanunen var sayılır. Bu durumda aksini ispat adam çalıştırana düşmektedir. Uygun illiyet bağının kesilmesine yol açabilecek nedenler vardır. Bunlar mücbir sebep, üçüncü kişinin eylemi veya zarar görenini fiili. Bu durumların illiyet bağını kestiği hallerde sorumluluk doğmayacaktır. Tamamen kesmemekle birlikte illiyet bağını zayıflatacak nitelikte ise tazminat miktarında indirim söz konusu olacaktır.

Konuya İlişkin Yargıtay Kararları

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi E. 2010/7950 K. 2010/15424 T. 11.11.2010:

DAVA VE KARAR: Yakınları olan hastanın, davalı Kurum hastanesindeki göz ameliyatı öncesinde, Kurumca istihdam edilen kişiler tarafından yapılan hatalı işlemlere bağlı olarak bitkisel yaşama girip sonrasında ölmesine bağlı olarak, maddi ve manevi tazminatın tahsili davasının yapılan yargılaması sonunda; ilâmda yazılı nedenlerle Mahkemece, “davacılar vekili Davalı Kurum’un çalıştırdığı elemanların kusuru olmasa da kusursuz sorumluluk ilkelerine göre davalının sorumlu olduğunu iddia etmiş ise de, B.K. nun 55. maddesi gereğince adam çalıştıranın kusursuz sorumluluğuna gidilebilmesi için öncelikle çalıştırdığı adamın kusurlu olması gerekir. Kusursuz sorumlulukta adam çalıştıranın her durumda sorumlu olduğuna dair bir kural yoktur.

Adam çalıştıranın kusursuz sorumluluğunda kendisinin bir kusuru olmadığı halde en azından çalıştırdığı elamanın bir kusuru olması gerekmekte olup, Davalı Kurum’un ve çalıştırdığı elemanların bir kusurlarının bulunmadığı” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. … Davanın Yasal dayanağını oluşturan, Borçlar Kanunu’nun 55. maddesinde yer alan düzenleme uyarınca istihdam edenin sorumluluğunun gerekçesi; hakimiyeti altında çalışan kişinin, başkasına zarar vermemesi konusunda yüklenilen objektif özen gösterme yükümlülüğünün yerine getirilmemiş olmasıdır. “Sorumluluk çerçevesine giren bir zararın meydana gelmesi halinde, gerekli özenin gösterilmemiş olduğu ve zararın bu yüzden meydana geldiği karine olarak kabul edilmektedir.

Sorumlu tutulan kimseye, gerekli özeni gösterdiğini veya zararın özenin gösterilmemesinden ileri gelmediğini ispat etmek suretiyle sorumluluktan kurtulma imkanı tanınmıştır.” (M. Kemal Oğuzman-T.Öz, Borçlar Hukuku, Filiz Kitabevi, İstanbul-2006, s.589) Ancak, karar gerekçesinde belirtildiği üzere, istihdam edenin sorumluluğu yoluna gidilebilmesi için, istihdam edenin veya istihdam edilenin kusurlu davranışının bulunması gibi bir koşul aranmamaktadır.

YİBK 27.03.1957 tarih, 1/3 sayılı kararında, “Borçlar Kanunun 55 inci maddesi hükmünce adam kullananın tazminat ile mesul tutulabilmesi için kendisinin kusuru şart olmadığı gibi kullandığı adamın dahi kusurunun kanuni şartlardan bulunmadığı” belirtilmiş; YİBK 22.06.1966 tarih, 7/7 sayılı kararında ise, “İstihdam edenin Borçlar Kanunu’nun 47 nci maddesi gereğince manevi tazminatla sorumlu tutulabilmesi için ne kendisinin, ne de müstahdeminin kusurunun şart olmadığı, hakimin sebebiyet (illiyet) münasebeti bulunmak kaydiyle özel hal ve şartları takdir ederek manevi tazminata hükmedebileceğine, varsa müstahdemin veya istihdam edenin yahut her ikisinin kusurunun ve ölenin veya cismani zarara uğrayanın birlikte sebebiyet verme nispetinin yahut müterafik kusurunun özel hal ve şartlar içinde takdir edilmesi gerektiği” belirtilmiştir.

Sıralanan maddi ve hukuki olgular ışığında, kusursuz sorumluluk hali öngören düzenlemeye dayalı davada, mahkeme kararında yer alan, Kurum veya çalışanlarının kusurunun bulunmadığı gerekçesinden hareketle sonuca varma olanağı bulunmamaktadır. Ancak, müstahdem tarafından, istihdam edenin işi nedeniyle üçüncü kişiye hukuka aykırı bir eylemle zarar verilmesi ve zarar ile eylem arasında nedensellik bağı bulunduğu durumlarda, istihdam edenin sorumluluğu yönünden oluşan karinenin; Borçlar Kanunu’nun 55. maddesinde yer alan “Şu kadar ki böyle bir zararın vukubulmaması için hal ve maslahatın icabettiği bütün dikkat ve itinada bulunduğunu yahut dikkat ve itinada bulunmuş olsabile zararın vukuuna mani olamıyacağını ispat ederse mesul olmaz.” hükmü uyarınca çürütülmesi olanağı bulunmaktadır.” 

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi E. 2010/4471 K. 2010/5357 T. 06.05.2010:

“Mahkemece, davacı idarenin çekişmeli taşınmazlar üzerinde mülkiyet hakkına sahip olmadığından davacı sıfatının bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.

Hemen belirtmek gerekir ki, Anayasa’nın 40. maddesinin 3. fıkrasında “kişinin resmi görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da kanuna göre Devletçe tazmin edilir.” hükmü öngörülmüş, 129. maddenin 5. fıkrasında ise; “memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının ancak idare aleyhine açılabileceği…” açıklanmıştır. MK’nın 1007. maddesi bu bağlamda yorumlandığında, tapu sicillerinin tutulmasından ve bundan doğan zararlardan devletin sorumlu olacağı ilkesinin benimsendiği anlaşılmaktadır. Yasa’nın bu açık hükmünün kaynak olduğu devletin sorumluluğu tapu sicilinin tutulması sırasında, sicil memurunun hukuka aykırı işlemi ile sonuç arasında nedensellik bağının varlığı gerekli ise de eylem ya da işlemin kusura dayanması gerekmez. Zira devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluktur.

Anılan ilke 27.03.1957 tarih ve 1/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararı ile benimsenmiş, BK’nın 55. maddesindeki sorumluluğun kusura dayanmadığı 22.06.1966 tarih 7/7 sayılı İnançları Birleştirme Kararı ile de tekrarlanmıştır. Adam çalıştıran (somut olayda devlet) objektif özen eksikliğinin doğurduğu zarardan sorumludur. Çalışanın seçiminde, talimat vermede ve denetlenmesindeki eksiklik ya da bozukluk nedeniyle çalışan çevre ve ilgililer için hakların kazanılması ve kullanılması açısından özel bir tehlike oluşturur. Kusursuz sorumluluk, tapu siciline bağlı çıkarların ve ayni hakların yanlış tescil sonucu sicile güven ilkesi yönünden değişmesi ya da yitirilmesi bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır.

Çünkü sicillerin doğru tutulmasını üstlenen ve taahhüt eden devlet, aykırı kayıtlardan doğan zararları da ödemeyi taahhüt etmektedir. Dayanıksız ya da hukuksal duruma uymayan kayıtlar düzenlemek, taşınmazın niteliğinde yanlışlıklar yapmak da aynı kapsamda düşünülmelidir.Diğer taraftan tapu sicil memurlarının sicilin hatalı tutulmasından sorumlu bulunacakları ilkesi yanında, sicilde yapılması gereken işlemi yapmamaları suretiyle ortaya çıkan olumsuz eylemlerin de aynı kapsamda düşünülmesi gerekeceğinde kuşku yoktur.

Somut olayda; mahkeme kararı gereğince çekişmeli taşınmazların kaydına ihtiyati tedbir konulması gerekirken, sehven bu şerhin işlenmemesi nedeniyle temliklere konu edildikleri ve sicillerinin yolsuz tescil niteliğinde bulunduğu iddia edilmektedir.”

Avukat Vekalet Ücreti Ne Kadardır?

Avukat vekalet ücreti, hakkınızda yürütülecek işlem ve dava üzerinden belirlenmektedir. Bilindiği üzere her yıl Türkiye Barolar Birliği tarafından hazırlanan “Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi” yasalaşarak yürürlüğe girer. Görülen davalarda avukat vekalet ücreti, bu tarifede belirtilen ücretin altında bir tutar olarak belirlenemez, dolayısıyla her zaman sabit ve kesin değildir. Bununla birlikte Baro tarafından belirtilen asgari ücret tarifesinin üzerinde bir avukatlık ücreti belirlenmesi mümkün olabilir.

İlgili Yazılarımız;

 

AV.İREM BİKE DEMİRHAN


Sonuç

Bizimle nasıl iletişime geçebilirsiniz? Her türlü avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmetleri hakkında bilgi almak için 0545 588 0258 numarası üzerinden tarafımıza ulaşabilir, her türlü sorunuz için irembikedemirhan@gmail.com adresine mail gönderebilirsiniz. Ücretli danışmanlık veya avukatlık hizmeti almak için tarafımız ile iletişime geçebilirsiniz. (Avukatlık Kanunu uyarınca ücretsiz danışmanlık ve bilgi verme hizmetimiz bulunmamaktadır.)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir