İletişime geçin
+905455880258Acente kavramı Türk Ticaret Kanunu madde 102 ve davamı maddelerinde düzenlenmiştir.
TTK 102/1 maddesine uyarınca “Ticari mümessil, ticari vekil, satış memuru veya işletmenin çalışanı gibi işletmeye bağlı bir hukuki konuma sahip olmaksızın, bir sözleşmeye dayanarak, belirli bir yer veya bölge içinde sürekli olarak ticari bir işletmeyi ilgilendiren sözleşmelerde aracılık etmeyi veya bunları o tacir adına yapmayı meslek edinen kimseye acente denir.”
Bu kapsamda acente, tacire bağımlı bir sıfatı olmaksızın tacire ticari işletmesi ile ilgili işlerde yardımcı olan kişiye denilmektedir. İlgili hüküm uyarınca, acente, akitlerde aracılık etmek ve akitleri işletme adına yapmak olmak üzere iki ana faaliyette bulunmaktadır. Bu bağlamda acentelik, aracı acente ve işletme adına akit yapma yetkisine haiz acente olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. TTK uygulamasında kural, acentenin aracı acente olmasıdır. Acente ile asıl işletme sahibi arasında yapılan yazılı sözleşmenin tescil ve ilanı halinde acente, sözleşme yapma yetkisine haiz acente durumunu kazanır. TTK madde 102/ 2, aracı acente hakkında tellallık, işletme adına akit yapma yetkisine haiz acente hakkında komisyon hükümlerinin, bunlarda da hüküm bulunmaması halinde vekalet hükümlerinin tamamlayıcı hüküm olarak kullanılmasını öngörmüştür.
TTK 102/ 1 uyarınca acentenin ticari mümessil, ticari vekil, satış memuru veya hizmetli gibi tacire bağımlı olmaması gerekmektedir. Bu itibarla acente bağımsız tacir yardımcılarındandır. Bu özelliği, acenteyi diğer tacir yardımcılarından ayırmaktadır.
TTK madde 102/1’ de yer alan acente tanımında, “…. bir sözleşmeye dayanarak” ifadesinden, acente sözleşmesinin, bir sözleşmeye dayanması gerektiği açıkça anlaşılmaktadır. Ancak, TTK’ da acente sözleşmesinin şekli hususunda herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Yalnızca, TTK madde 107/1’ de akit yapma yetkisi veren acentelik sözleşmelerinin yazılı olması şartı aranmıştır.
Acentenin aracılık etmek veya adına akit yapmak bakımından iş sahibi için gösterdiği faaliyet devamlı olmalıdır. Devamlılık ile kastedilen, acente ile iş sahibi arasındaki münasebetin süresiz veya çok uzun süre devam etmesi mecburiyeti değildir. Devamlılık demek herhangi bir kişinin acentelik faaliyetini arızi olarak yerine getirmemesi, belirsiz sayıda akit yapması demektir. Asıl olan devamlılık niyetidir, sürenin hiç önemi yoktur. Faaliyetin arada geçici olarak kesilmesi devamlılık unsurunu ortadan kaldırmaz.
TTK madde 102’ de yer alan acente tanımında yer alan “… belirli bir yer veya bölge” ifadesinden, acentenin faaliyet göstereceği yer veya bölgenin belirli olması gerektiği hususu açıkça anlaşılmaktadır. Bu bağlamda, acenteye, acentelik faaliyetini yaptığı işletmenin bölgesi dışındaki işlerini yürütebileceği ayrı bir yer veya bölge tahsis edilmesi zorunludur.
TTK madde 102/1 hükmünde geçen “…. meslek edinen kimseye” ifadesi ile, acentelik faaliyetlerinin, o işi mesleği haline getiren kişilerce yürütülebileceği kastedilmiştir. Acentelikten söz edilebilmesi için başkası adına aracılık veya sözleşme yapan kişinin, bu işi meslek edinmiş olması gerekir. Acentenin, faaliyetlerini geçici olarak yapmaması ve yaptığı işi meslek haline getirmiş olması, acentenin süreklilik unsurunun bir sonucudur.
TTK madde 102/1’ de yer alan acente tanımında yer alan “… ticari bir işletmeyi ilgilendiren sözleşmelerde aracılık etmeyi veya bunları o işletme adına yapmayı…” ifadesi, acentenin sözleşme ile üstlendiği edim borcunu açıklamaktadır. Türk Ticaret Kanununun bu hükmü emredici niteliktedir ve bu itibarla esnaf işletmeleri için acentelik faaliyetinde bulunmak, kanunun bu hükmü karşısında mümkün değildir. Bundan dolayı esnaf işletmesi için veya tacir olmayan bir kimse için aracılık veya sözleşme yapan kişi, diğer unsurların hepsi var olsa bile acente sayılmaz.
Acentenin yüklendiği işler, tarafı olduğu acente sözleşmesine göre tespit edilir. Sözleşmede acentenin yapacağı iş belirtilmemişse yahut sınırlanmamışsa acentenin, ticari işletmenin konusuna giren işlemlerde aracılık yapma veya bu işlemleri müvekkili adına yapmakla yükümlüdür. Sözleşmede belirtilmediği müddetçe, acentenin belli bir süre içerisinde, belli bir sayıda aracılık faaliyetinde bulunma zorunluluğu bulunmamaktadır. Bu halde acentenin yükümlülüğü, sözleşme ile yüklendiği aracılık etme yahut sözleşme akdetme hususunda gerekli olan çabayı göstermektir. Acentenin, yüklendiği işi yerine getirmek için gereken çabayı göstermemesinden doğan mesuliyeti mevcuttur.
Acente, müvekkilin işlerini yaptığı süre içerisinde, müvekkilin menfaatlerini korumakla da yükümlüdür. Bu kapsamda, acente, basiretli bir iş adamı gibi hareket ederek faaliyet gösterdiği yerdeki piyasanın durumu, sözleşme yapacağı 3. kişilerin ödeme durumunu, müşterilerin ekonomik durumunda meydana gelen değişikliği, sözleşmenin tarafı olacak kişiler ve teklif edilen koşulları, üçüncü şahısların yeni tekliflerini ve müvekkilin menfaatine olabilecek tüm diğer hususları müvekkiline makul bir süre içerisinde bildirmelidir. Acente, müvekkilin zamanında değerlendirilemeyecek derecede kusurlu gecikmelerden sorumludur.
TTK 109/ 2 uyarınca acente, müvekkili adına saklamakta olduğu mala gelen zararlardan kusursuz olduğunu ispat etmediği müddetçe sorumlu tutulmaktadır. Bu madde kapsamında, acentenin sorumluluğu yalnızca eşyayı saklamak değildir. Nitekim acente, eşyanın değerinin düşmesini engelleyecek her türlü önleyici tedbirin alınması ve talimat gerektiren durumlarda, vakit olmazsa yetkili mahkemenin iznini almak suretiyle malın sattırılması zorunludur.
TTK’ de acentenin haber verme borcu madde 110/ 1’ de düzenlemiştir. Buna göre “Acente, üçüncü kişilerin kabule yetkili olduğu beyanlarını, bölgesindeki piyasanın ve müşterilerin finansal durumunu, şartlarını, bunlarda meydana gelen değişiklikleri ve yapılan işlemlere ilişkin olarak müvekkilini ilgilendiren bütün hususları ona zamanında bildirmek zorundadır.”
Acentenin, müvekkilinin talimatlarına uyma borcunu düzenleyen TTK madde 110/ 2 hükmü uyarınca “Acente, müvekkilin açık talimatı olmayan konularda, emir alıncaya kadar işlemi geciktirebilir. Ancak, işin acele nitelik taşıması nedeniyle durum müvekkilinden talimat almaya müsait olmazsa veya acente en yararlı şartlar çerçevesinde harekete yetkiliyse, basiretli bir tacir gibi kendi görüşüne göre işlemi yapar.”
Acentenin önleyici tedbirler alma borcunu düzenleyen TTK madde 125 hükmü uyarınca “Acente, müvekkili hesabına teslim aldığı eşyanın taşınma sırasında hasara uğradığına dair belirtiler varsa, müvekkilinin taşıyıcıya karşı dava hakkını teminat altına almak üzere, hasarı belirlettirmek ve gereken diğer önlemleri almak, eşyayı mümkün olduğu kadar korumak veya tamamen telef olması tehlikesi varsa, Türk Borçlar Kanununun 108 inci maddesi gereğince yetkili mahkemenin izniyle sattırmak ve gecikmeksizin durumu müvekkiline haber vermekle yükümlüdür. Aksi takdirde, ihmali yüzünden doğacak zararı tazmin eder.”
TTK madde 123’te “Acentenin, işletmesine ilişkin faaliyetlerini, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonrası için sınırlandıran anlaşmanın yazılı şekilde yapılması ve anlaşma hükümlerini içeren ve müvekkil tarafından imzalanmış bulunan bir belgenin acenteye verilmesi gerekir. Anlaşma en çok, ilişkinin bitiminden itibaren iki yıllık süre için yapılabilir ve yalnızca acenteye bırakılmış olan bölgeye veya müşteri çevresine ve kurulmasına aracılık ettiği sözleşmelerin taalluk ettiği konulara ilişkin olabilir. Müvekkilin, rekabet sınırlaması dolayısıyla, acenteye uygun bir tazminat ödemesi şarttır.” Denilerek rekabet yasağı anlaşmasına yer verilmiştir.
Acentenin ödeme borcu TTK madde 112’de öngörülmüştür. Söz konusu borç, TBK’ de vekilin hesap verme borcunu düzenleyen 397. maddesinin acente sözleşmesine özgü görünümüdür. İlgili hüküm uyarınca, acentenin müvekkiline ait olan parayı zamanında teslim etmesi gerekmektedir. Acentenin ödeme borcunun konusu olan para, acenteye tediye yerine geçmek üzere verilen her türlü ticari senet, çek, bono, mal vb.’ dir. Bu yükümlülüğünü zamanında yerine getirmeyen acente, o andan itibaren faiz ve tazminat ödemekle yükümlüdür. Şu kadar ki, acente, sözleşme dolayısıyla kendi elinde bulunan paraları, acente sözleşmesinden doğan haklarının ödenmemesi sebebiyle elinde tutuyorsa yani TTK md. 32 gereği söz konusu para üzerinde hapis hakkını kullanıyorsa, faiz ve tazminat ödemez.
Acentenin hesap verme borcu da acentenin sadakat borcu kapsamında değerlendirilebilecek yükümlülüklerden biridir. TTK’ da müvekkile, ücrete hak kazanmış olduğu işlere ilişkin defter kayıt ve hesap cetvelinin suretini acenteye verme yükümlülüğünü yükleyen bir anlamda müvekkilin ödemelerle ilgili olarak acenteye hesap vermesi olarak algılanabilecek yükümlülüğün yer almasına rağmen, acentenin, müvekkile hesap verme borcunu düzenleyen herhangi bir hüküm yer almamaktadır. Söz konusu boşluk TTK madde 102/ 2 hükmünün TBK’nın vekalet hükümlerine yaptığı atıfla doldurulmaktadır.
Acentenin sır saklama yükümlülüğü iki ayrı borcu ihtiva etmektedir. Zira acente, müvekkili adına yürüttüğü işler ile ilgili olarak öğrenmiş olduğu sırları üçüncü şahıslara yaymamanın yanı sıra, bu sırları kendi işlerinde kullanmama ile de yükümlüdür. Acentenin sır saklama borcu kanun ve ahlak kuralları ile sınırlıdır.
Acente müvekkili adına akdettiği yahut aracılıkta bulunduğu sözleşmelerle ilgili olarak, müvekkilinin haklarını korumak maksadıyla gerekli bildirimlerde (ihtarname, protesto, ihbar vs.) bulunmaya ve kabule yetkilidir. Buradan hareketle, acentenin gerekli bildirimde bulunma/ kabul borcu altında bulunduğu hallerin, ihtilafın acentenin aracılık ettiği/ akdettiği sözleşmeden doğmuş olması halleri ile sınırlı olduğunu belirtmek gerekmektedir. Acente müvekkilinin, sözleşme haricindeki bir haksız eylemi ile ilgili gelen ihtarı yahut açılabilecek bir davayı kabul etmek zorunda değildir.
TTK, acentenin, aracılık ettiği yahut müvekkili adına akdettiği sözleşmenin borçlusunun borcunu ödememesinden doğan sorumluluğu yahut müşterinin borcunu ödememesi halinde acentenin borcu üstleneceğine ilişkin herhangi bir düzenleme ihtiva etmemektedir. Zira kural olarak acentenin, aracı olduğu yahut müvekkili adına akdettiği sözleşmenin borçlusunun, ödeme gücünden sorumlu olması yahut borcunu garanti etmesi / üstlenmesi söz konusu değildir. Ancak müvekkil ile acente arasında yapılacak bir sözleşme ile acente, müşterilerin borçlarını ifa edeceğini tekeffül etmesi mümkündür.
Zira TTK madde 102/ 2’nin atfıyla komisyoncunun kefaletini düzenleyen TBK’nın ilgili maddesinde komisyoncunun açıkça kefil veya sorumlu olduğunu belirttiği hallerde, muamelede bulunduğu kişilerin ödemelerinden ve diğer borçlarından sorumlu olacağını öngörmektedir. Bu anlamda, acentenin de müşterilerin borçlarını ifa edeceğinden mesul olması mümkündür. Acentenin üçüncü kişilerin borçlarını ifa edeceğine kefil olmasına delkredere sorumluluk denilmektedir. Bu ihtimalde, acentenin ayrı bir ücret isteme hakkı mevcuttur.
Acente fiilen aracılıkta bulunduğu veya akdettiği muamelelerden dolayı ücret isteme hakkını haiz olduğu gibi aracılıkta bulunmamakla beraber tekel bölgesi içindeki şahıslarla müvekkili arasında doğrudan doğruya yapılan ve acentenin inhisar dalı içine giren işlemlerden dolayı da ücret isteme hakkını haizdir. Bunların yanı sıra, acentenin tekel bölgesi içerisinde, müvekkil adına herhangi bir üçüncü şahsın da acentenin inhisar dalına giren bir hususta sözleşme akdetmesi yahut aracılık yapması halinde, acentenin ücret isteme hakkı bulunmaktadır.
Acente, acente sözleşme kapsamında doğan ücret, komisyon, olağanüstü masraf, avans, tazminat gibi alacaklarının müvekkilce ödenmemesi halinde, müvekkilce ödeme yapılana kadar acentelik sözleşmesi dolayısıyla kendi yedinde bulunan yahut üçüncü bir şahsın zilyetliğinde bulunan müvekkilin malları üzerinde hapis hakkını kullanma imkanına sahiptir. Acentenin hapis hakkı taraflar arasında yapılan bir sözleşme ile değil kanunda belirtilen şartların gerçekleşmesi halinde kendiliğinden doğar.
Bağımsız tacir yardımcılarından olan acente, kural olarak kendi ticarethanesinin giderlerinden, işini yaparken harcadığı olağan giderlerden ve yanında çalışan elemanlarının giderinden bizzat sorumludur. Acentenin, ancak, olağanüstü masraflarını müvekkilden talep etmesi mümkündür.
Acente, TTK madde 104’ te yer alan “Yazılı olarak aksi kararlaştırılmadıkça, müvekkil, aynı zamanda ve aynı yer veya bölge içinde aynı ticaret dalı ile ilgili olarak birden fazla acente atayamayacağı gibi, acente de aynı yer veya bölgede, birbirleriyle rekabette bulunan birden çok ticari işletme hesabına acentelik yapamaz.” ifadesi gereği kural olarak, acentelik sözleşmesi ile kendisine tanınan bölge içerisinde tekel hakkını (inhisar) haizdir. İnhisar (tekel) hakkı, müvekkilin, acentesine tahsis etmiş olduğu yer veya bölgesine, doğrudan ya da diğer acenteleri vasıtasıyla mal satamaması veya hizmet sunamamasıdır.
Kural böyle olmakla birlikte taraflar arasında yapılacak yazılı bir sözleşme ile bunun aksinin kararlaştırılabileceği de açıktır. Böyle bir anlaşma olmadığı takdirde, müvekkilin, aynı bölge içerisinde aynı işi yapacak başka bir acente tayin etmemesi gerektiği gibi ayrıca kendisinin de o bölge içerisindeki müşterilerle doğrudan sözleşme yapmaktan kaçınması gerekmektedir. Zira yukarıda izah ettiğimiz üzere söz konusu durum sözleşmeye aykırılık teşkil ettiği gibi acentenin, müvekkilin müşterilerle yaptığı işlemlerden ücret talep etme hakkını haiz olacaktır.
İflasta imtiyaz hakkı, acentenin hapis hakkını düzenleyen 119. maddenin 4. fıkrasının TMK’ya atfı ile öngörülen bir haktır. Daha önce de ifade edildiği gibi, acentenin, borcunu ödemeyen yahut yeterli güvence göstermeyen müvekkilin, üzerinde hapis hakkını kullandığı mallarının teslime bağlı rehin hükümleri uyarınca paraya çevirmesi mümkündür.
Bilindiği gibi rehin ile temin edilmiş olan alacaklar İİK md. 206 hükmü uyarınca imtiyazlı alacaklardır. Bu kapsamda acentenin, iflasın açılmasından önceki bir yıl içerisinde tahakkuk etmiş ücret ve olağanüstü masraf alacakları, özel olarak korunmaya muhtaç ve diğerlerinden önce ödenmesi gereken alacaklar statüsünde sayılarak imtiyazlı addedilmiştir. Müvekkilin iflası halinde acentenin bir sene içerisinde doğmuş alacakları, imtiyazlı alacakların üçüncü sırasına yazılacaktır.
Acentelik sözleşmesi süresince, müvekkilin mal ya da hizmetlerini pazarlamak amacıyla faaliyet gösteren acente, belli bir müşteri çevresi oluşturur. Sözleşmenin sona ermesi ile acentenin oluşturduğu müşteri kitlesi müvekkile kalacak, müvekkil emek harcamaksızın hazır bir müşteri portföyüne sahip olacak ve kazanç elde edecektir. İşte denkleştirme talebi, acentenin sözleşme süresince gösterdiği gayret ve yaptığı çalışma sonucu oluşturduğu müşteri portföyüne karşılık olarak, müvekkilin, sözleşmenin sona ermesi sonrasında acenteye vereceği tazminattır. Denkleştirme talebi öğretide, müşteri tazminatı, portföy tazminatı, portföy hakkı, müşteri çevresi giderim bedeli yahut denkleştirme tazminatı gibi isimlerle de tanımlanmaktadır. Müşteri tazminatı TTK Tasarısı’nda “Denkleştirme İstemi” adı altında hüküm bulmaktadır.
İyiniyetle Davranma ve Acenteyi Destekleme Borcu
TTK’ da açıkça yer almamakla birlikte, karşılıklı güven ilkesine dayanan acentelik sözleşmesinde, acentenin sadakat yükümlülüğü karşısında, müvekkil iyiniyetle davranma ve acenteyi destekleme borcu altındadır. Ekonomik olarak daha güçlü durumda bulunan müvekkil, acentenin ticari hayatını ve işlerini etkileyecek hareketlerde bulunmaktan kaçınmakla yükümlü olduğu gibi acentenin faaliyetlerini aksatan ve çalışmalarını ihlal eden bir tutum içerisine girmemekle yükümlüdür. Bu kapsamda, müvekkil, acentenin çalışmalarını rahatça yapabilmesi için gerekli bilgi ve belgeleri, katalog ve broşür gibi reklam materyallerini, fiyat listelerini acenteye sağlamalıdır. Acentenin, sözleşme kapsamında yapmış olduğu çalışmaları suistimal etmemekle yükümlü olan müvekkil, bu kapsamda söz gelimi, acentenin bulmuş olduğu müşterileri, herhangi bir sebep göstermeksizin reddetmemelidir.
Haber Verme Borcu
Acentelik sözleşmesi kapsamında, müvekkilin borçlarından bir diğeri, haber verme borcudur. Acentelik sözleşmesinin bir gereği olan ve TTK madde 110’da yer alan acentenin haber verme borcunun karşılığı olan müvekkilin haber verme borcu kapsamında, müvekkil, sözleşme bakımından acente için önemli olacak hususları bildirmekle yükümlüdür. Müvekkilin haber verme borcu altında olduğu hususlar halin icabına göre çok çeşitli nitelikte olabilir. Müvekkil, sözleşme konusu ürün yahut hizmetlerin niteliği ve fiyatları ile ilgili değişiklikleri acenteye bildirmek zorunda olduğu gibi acentenin aracı olduğu yahut akdettiği sözleşmeleri icra etmek istemediğini veya acentenin tekel bölgesi içerisinde, müşterilerle doğrudan akdetmiş olduğu sözleşmeleri de makul süre içerisinde haber vermelidir.
Defter Kayıtlarının ve Hesap Cetvelinin Suretini Verme Borcu
Müvekkilin borçlarından bir diğeri ise, acenteye defter kayıtlarının ve hesap cetvelinin bir suretini verme borcudur. TTK madde 116/2’ de düzenlenen bu borç kapsamında, müvekkil, acentenin hak kazandığı ücreti tespit edebilmesi için acentenin ücrete hak kazanmış olduğu işlemlere ait defter kayıtlarının bir suretini, hesap cetveli ile acenteye vermesi gerekmektedir.
Belirtmek gerekir ki, müvekkilin hakları, acentenin üzerine düşen yükümlülüklerini yerine getirmemesinden doğan zararın ortaya çıkmasında gündeme gelmektedir. Örnek vermek gerekirse, acentenin TTK madde 104’ e aykırı olarak birden fazla işletmenin acenteliğini yapması, haber verme yükümlülüğüne aykırı hareket ederek iş ile ilgili önemli gelişmeleri yahut müvekkili aleyhine açılan bir davayı bildirmemesi, sadakat yükümlülüğüne aykırı hareket ederek, müvekkilin ticari ve stratejik sırlarını ifşa ederek müvekkilin zarara uğramasına sebep olan acentenin, müvekkile karşı sorumluluğu söz konusu olacaktır. Böyle bir durumda, müvekkil, doğan zararının, acentenin yükümlülüklerini yerine getirmemesi sebebiyle doğduğunu iddia ederek, acenteden uğradığı zararın tazminini talep edebilecektir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi E. 2005/10892 K. 2007/1202 T. 01.02.2007:
“Karar, davacı ve katılma yolu ile davalı vekillerince temyiz edilmiştir.
1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Davacı vekilinin temyizine gelince; Kural olarak, TTK.nun 119/2 nci maddesi hükmüne göre, acentenin aracılıkta bulunduğu veya akdettiği sözleşmelerden doğan uyuşmazlıklardan dolayı acenteye karşı doğrudan dava açılamaz, icra takibi yapılamaz. Ancak, acentenin kişisel kusurunun ispatlanması veya ana yasal kurala getirilen açık istisnai düzenleme hallerinde doğrudan acentenin sorumluluğuna gidilebilir.
Davacı liman işletmecisince, davalının acentesi bulunduğu gemilere verilen liman ve römorkör hizmetleri nedeniyle davalı adına kesilen faturaların bir kısmına itiraz edilmeyerek ödendiği ileri sürülmüş, bu husus araştırılmamıştır. Esasen, davalı acente de icra takibi ve sonrasında açılan eldeki davada bu hususta bir itiraz ileri sürmemiştir.
Öte yandan, dosyaya bir sahifesi ibraz edilen Antalya Liman Hizmetleri Ücret Tarifesi’nin 12.2 nci maddesinde tarifede belirtilen hizmetlere ilişkin ücretin talep sahibinden tahsil edileceği hükmünün dikkate alınmaması doğru olmadığı gibi, kaldırılan 5842 sayılı Kanun’dan sonra yürürlüğe giren 117 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kılavuzluk, römorkör vs. hizmetlerin yapılmasında Türkiye Denizcilik Kurumu’na tekel hakkı veren düzenlemelere nazaran Antalya Limanı’nın işletme hakkının özelleştirilmesi ve bu hakkın davacı şirketçe üstlenilmesinden sonra hukuki durumun ne olduğunun araştırılarak Tarife’nin tam ve onaylı metni getirtilip davalı acentenin talepte bulunduğu liman hizmetleri nedeniyle davacıya karşı dolaysız sorumlu olup olmadığının irdelenmemesi ve eksik incelemeyle genel yasal düzenlemelerden esinlenilerek sonuca gidilmesi de doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.”
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi E. 2005/9943 K. 2006/13555 T. 19.12.2006:
“Karar, davacı-karşı davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Asıl davada istem, davacı sigorta şirketinin davalı acentesinden olan prim alacağının tahsili istemine, karşı dava ise, acentenin davacıdan olan komisyon ücreti alacağı ile taraflar arasındaki acentelik sözleşmesinin haksız feshi nedeniyle uğranılan kazanç kaybının davacı-karşı davalı sigorta şirketinden tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, davacı sigorta şirketi tarafından yapılan feshin haksız olduğundan bahisle davalı-karşı davacı acentenin kazanç kaybına ilişkin istemi kabul edilmiştir.
Taraflar arasında 19.07.2000 tarihli süresiz acentelik sözleşmesinin bulunduğu, anılan sözleşmenin 26.maddesi uyarınca taraflardan herbirinin haklı sebeplerin varlığı halinde sözleşmeyi derhal, haklı sebeplerin var olmaması halinde (3) ay önceden feshi ihbar etmek kaydıyla feshedebileceği tartışma konusu değildir.
Somut olayda, davacı sigorta şirketi Kadıköy Bölge Müdürlüğünce gönderilen 27.01.2003 tarihli ihtarname ile 24.01.2003 tarihi itibarıyla O. Ltd. Şti’nin poliçe kesme ve prim tahsilatı işlemleri durdurulmuş, anılan ihtarname acenteye 31.01.2003 tarihinde tebliğ edilmiş, bilahare taraflara arasındaki sözleşmenin feshedildiğini bildiren 14.04.2003 tarihli fesihname ise acenteye tebliğ edilememiştir. Davacı (K.Davalı) sigorta şirketi Bölge Müdürlüğünce taraflar arasındaki sözleşmenin askıya alındığı ihbarı üzerine davalı acente tarafından bu duruma karşı çıkılmamış ve askıya alma işlemi bir şekilde benimsenmiştir.
Açıklanmaya çalışılan gelişmeler karşısında taraflar arasındaki sözleşmenin ancak açılan işbu dava ile davacı sigorta şirketi taralından haksız olarak feshedildiğinin kabulü zorunlu bulunduğundan, davalı (k.davacı) acentenin kazanç kaybına yönelik isteminin, taraflar arasındaki sözleşmenin 26. maddesi gözetilerek ancak dava tarihinden sonraki üç aylık döneme ilişkin olabileceğinin gözetilmesi gerekirken, yazılı şekilde ve sanki taraflar arasında davadan önce usulünce gerçekleşmiş bir fesih varmışçasına davalı (k.davacı) yararına kazanç kaybı belirlenmesi hatalı olmuş ve kararın açıklanan nedenle davacı (k.davalı) yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.”
Avukat vekalet ücreti, hakkınızda yürütülecek işlem ve dava üzerinden belirlenmektedir. Bilindiği üzere her yıl Türkiye Barolar Birliği tarafından hazırlanan “Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi” yasalaşarak yürürlüğe girer. Görülen davalarda avukat vekalet ücreti, bu tarifede belirtilen ücretin altında bir tutar olarak belirlenemez, dolayısıyla her zaman sabit ve kesin değildir. Bununla birlikte Baro tarafından belirtilen asgari ücret tarifesinin üzerinde bir avukatlık ücreti belirlenmesi mümkün olabilir.(2023 -2024 Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi için tıklayınız.)
İletişime geçin
+905455880258