SGK`ya Karşı Açılacak Davalarda Yetki
YARGITAY 20.Hukuk Dairesi, Esas: 2017/ 5709, Karar: 2017 / 3309, Karar Tarihi: 17.04.2017 ilamı: "Dava kurum işleminin iptali istemine ilişkindir. ...
Devamını GörYARGITAY 20.Hukuk Dairesi, Esas: 2017/ 5709, Karar: 2017 / 3309, Karar Tarihi: 17.04.2017 ilamı: "Dava kurum işleminin iptali istemine ilişkindir. ...
Devamını GörVesayet makamı görevini üstlenen sulh hukuk mahkemesince kişi çeşitli sebeplerle kısItılanarak kendisine vasi ataması yapılmış olabilir. Nafaka talep hakkı ve nafaka hakkından doğan nafaka artırım davası hakkı kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak olup, vasi ya da yasal temsilci tarafından (vesayet makanından izin alınmaksızın) kullanılamayan haklar arasında yer almaktadır. Ancak iş bu davanın açılabilmesi maksadıyla vasi tarafından avukata genel vekaletname verilmiş ve "vesayet makamından İZİN ALINMAKSIZIN" kişiye sıkı sıkıya bağlı haklar arasında bulunan nafaka artırım davası açılmıştır. TMK'nın amir hükümleri dikkate alındığında kişiye sıkı sıkıya bağlı haklar vasi ya da yasal temsilci tarafından "doğrudan" kullanılmasına kati suretle cevaz verilmemekte, ayırt...
Devamını GörSosyal güvenlik mevzuatında aylıkların bağlanma şartları ve kesme nedenleri düzenlenmiştir. 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun “Gelir ve Aylık Bağlanmayacak Haller” kenar başlıklı 56. maddesine göre; “Ölen sigortalının hak sahiplerinden; … Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96 ncı madde hükümlerine göre geri alınır (son fıkra).” EŞİNDEN BOŞANDIĞI HALDE, BOŞANDIĞI EŞİYLE FİİLEN BİRLİKTE YAŞAYAN EŞLERİN önceki eşlerinden veya anne, babalarından gelir ve aylık almaya devam etmeleri, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun dikkatini çekmekteydi. Söz konusu yasal düzenleme ile Sosyal...
Devamını GörKat Mülkiyeti Kanunu Açısından “Ortak Yer” Kavramı: Apartmanların ortak yeri veya yerleri denildiği zaman neler olduğu 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 4. maddesinde hüküm altına alınmıştır. Bu yasal belirlemeye göre; temeller ve ana duvarlar, bağımsız bölümleri ayıran ortak duvarlar, tavan ve tabanlar, avlular, genel giriş kapıları, antreler, merdivenler, asansörler, sahanlıklar, koridorlar ve buralardaki genel tuvaletler ve lavabolar, kapıcı daire veya odaları, genel çamaşırlık ve çamaşır kurutma yerleri, genel kömürlük ve ortak garajlar, elektrik, su ve havagazı saatlerinin korunmasına mahsus olup bağımsız bölüm dışında bulunan yuvalar ve kapalı kısımlar, kalorifer daireleri, kuyu ve sarnıçlar, yapının genel su depoları, sığınaklar, her kat malikinin...
Devamını GörTemel amacı maddi gerçeği ortaya çıkarmak olan ceza muhakemesi hukukunda, sanık bu amaca katkıda bulunmak istiyorsa bunu özgür iradesiyle gerçekleştirmelidir. Nemo tenetur seipsum accusare ilkesi uyarınca, hiç kimse kendisini veya yakınlarını suçlayıcı beyanda bulunmaya ve bu yolda delil göstermeye zorlanamaz. Bu evrensel ilkenin temelini kişinin kendisini suçlayıcı davranışlardan kaçınma hürriyeti oluşturmaktadır. Ceza muhakemesi işlemlerine aktif katılmaya zorlanma yasağının içeriğinde bir tereddüt olmamakla birlikte, pasif katlanma yükümlülüğünün kapsam ve mahiyeti bu ilke karşısında tartışmalıdır. Sanığın susma hakkı ve kendisini suçlayıcı davranışlardan kaçınma hürriyetinin, devletin güç kullanması yoluyla ortadan kaldırılmasına karşı korunması gerektiği İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi içtihatlarında vurgulanmaktadır. Ceza yargılamasında bireysel savunma...
Devamını GörBoşanma davası sonucunda nafaka talebinde bulunan eş, boşanmadan kaynaklanan hayat standardındaki düşüşü bir nebze giderebilmek istemektedir. Ancak, zaman içerisinde değişen ekonomik şartlar ve kişilerin artan ihtiyaçları nedeniyle, kimi zaman nafaka miktarının yetmemesi durumu gündeme gelebilmektedir. Boşanma davalarında nafakaya ilişkin olarak verilen kararların kesin hüküm niteliği yoktur. Hayat standartlarında yaşanabilecek değişiklikler veya ekonomik koşullarda meydana gelebilecek hareketlilikler nedeniyle, mahkeme tarafından takdir edilen nafaka miktarının günün koşullarına göre çok küçük rakamlarda kalması ihtimali kanun koyucu tarafından göz önünde bulundurulmuş ve bu nedenle nafaka artırım davası adı verilen müessese düzenlemiştir. Türk Medeni...
Devamını GörBu konuda AİHM içtihadındaki en önemli değişiklerden birinin Al-Khawaja ve Tahery kararı olduğunu söylemek yanlış olmaz. AİHM, Al-Khawaja testi olarak adlandırdığı üçlü testi, duruşmaya çıkmayan tüm tanık ve kırılgan mağdur kategorileri için kullanmaktadır. Biz burada konuyu yalnızca kırılgan mağdur bağlamında ele alacağız: AİHM Al-Khawaja testi olarak adlandırılan ölçütleri, daha sonra Seton Birleşik Krallık davasında, özetleyerek ortaya koymuş ve devamında Schatschaschwili/Almanya davasında biraz daha berrak hale getirmiştir. Al-Khawaja testi aşağıdaki sorulardan oluşmaktadır. Kural olarak bu sorular aynı sırayla sorulmalıdır. Ancak sorularından birine verilen cevap, diğerlerine göre daha belirleyici ise, o zaman farklı bir sıra izlenmesi mümkündür. • Tanığın duruşmada hazır bulunmaması için makul...
Devamını Gör“Entia non sunt multiplicanda praeter necessitatem.” Occam’lı William 1280 – 1349 yılları arasında yaşamış bir İngiliz filozof. Katolik kilisesince azizlik düzeyine yükseltilmiş olan Aquinaslı Thomas’ın akıl ve inancı bir araya getiren ve kilisenin temel öğretisine dönüşen senteziyle çatışan düşünceler öne sürdüğü için kilise tarafından lanetlenmiş. Occam’ın Usturası (Ockhamın Usturası) diye bilinen ve basitlik ilkesi diye adlandırılabilecek yaklaşım çok basit bir mantığa dayanıyor: Bir olgunun açıklanması, mümkün olan en az varsayıma dayanmalıdır. Gereksiz olan ayrıntılar elimine edilirse doğru yaklaşımı bulmak mümkün olur. Latince’de buna Lex Parsimoniae (yalınlık yasası) deniyor. William’ın kendi ifadesiyle Latincesi şöyle: “Entia non sunt multiplicanda praeter necessitatem.” Zorunlu olmadıkça varlıkları...
Devamını GörTüzelkişilerin manevi tazminat talepleri doktrinde tartışmalı bir konudur. Bu tartışmanın en temelinde ise tüzel kişilerin insanlar gibi maddi, organik bir yapıya sahip olmamaları sebebiyle bedensel bütünlüğü, yaşamı, sağlığı gibi maddi bedensel değerler üzerinde kişilik haklarının varlığı söz konusu olamayacağı gibi tüzel kişilerin elem ve ıstırap duymaları yani “manevi zarara” uğramalarının mantıken mümkün olmaması fikri yatmaktadır. Manevi tazminat çeşitli hukuki sebeplerden ileri gelebilir. Bu sebeplerden ilki kişilik hakkının ihlalidir. Tüzel kişilerin manevi tazminat edebilmeleri için ilk önce kendilerine tanınan bir kişilik hakkının varlığı gerekmektedir. Bu bağlamda tüzel kişiler, kendi kişilik haklarının ihlalinde manevi tazminat talep edebileceklerdir. Tüzel kişiler, yaradılış gereği insana...
Devamını Gör