İtiraz | Av. İREM BİKE DEMİRHAN

İçindekiler

    İtiraz Nedir?

    İtiraz, davacının talep ettiği alacağın varlığına yönelik olarak, hakkın doğumuna engel olan veya hakkın sona erdiğini gösteren olayların iddia edilmesidir. Başka bir deyişle itiraz, talebin özel bir sebeple hiç doğmadığına ya da mevcut bir talebin sonradan ortadan kalktığına yönelik olayların borçlu tarafından ileri sürülmesini ifade eder.

    İtiraz Türleri Nelerdir?

    Hakkın Doğumuna Engel Olan İtirazlar

    Borçlu, alacaklı tarafından ileri sürülen hakkın doğmadığına yönelik karşı olaylar ileri sürerse hakkın doğumuna engel olan itiraz söz konusu olur. Burada itiraz teşkil eden karşı norm, hakkın en baştan doğmasına engel olur.

    Kesin Hükümsüzlük (Butlan) Halleri

    Kesin hükümsüzlük (butlan), kurucu unsurları mevcut olan, ancak kamu düzenini ilgilendirecek ölçüde önemli bulunan geçerlilik şartlarını içermeyen sözleşmelerin başlangıçtan itibaren hüküm ve sonuç doğurmamasıdır.

    Kesin hükümsüzlük yaptırımının uygulandığı birden çok durum vardır. Her hukuk sisteminin kabul ettiği kesin hükümsüzlük sebepleri birbirinden farklıdır.

    TBK m. 27/I’e göre, içeriği imkânsız veya hukuka ya da ahlâka aykırı sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür. Bu hükme göre, sözleşmenin içeriğinin imkânsız olması veya sözleşmenin konusunun emredici hukuk kurallarına, kamu düzenine, genel ahlâka veya kişilik haklarına aykırı olması kesin hükümsüzlük sebebidir. Bu sebeplerin yanı sıra, TMK m. 15 hükmüne göre ayırt etme gücüne sahip olmayanların yaptığı işlemlerin yaptırımı da kesin hükümsüzlüktür. Burada ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin irade beyanına hukukî sonuç bağlanmamıştır.

    Eksiklik (Noksanlık) Halleri

    Kurucu unsurları var olduğu halde, kanunen aranan bazı unsurlar eksik olduğu için sözleşmenin hüküm ve sonuçlarını baştan itibaren doğurmaması durumunu ifade etmek için eksiklik (noksanlık) kavramı kullanılır.

    Ayırt etme gücüne sahip küçük ve kısıtlının yaptığı borç doğurucu sözleşme, kanuni temsilci tarafından onanıncaya kadar eksik sözleşmedir. Yetkisiz temsilci tarafından yapılan sözleşme de temsil olunan tarafından onanıncaya kadar eksik sözleşmedir. Geciktirici koşula (şarta) bağlanmış sözleşmeler de koşulun (şartın) gerçekleşmesinden önce eksik sözleşme niteliği taşır.

    Eksiklik hallerinde sözleşmenin hüküm ifade etmesi askıdadır. Bu durumu ifade etmek üzere eksik işlemler için “askıda hükümsüzlük” deyimi kullanılmaktadır. Askıda hükümsüzlük süresi boyunca gerçekleşecek hak iddialarına karşı eksikliğin ileri sürülmesi, hakkın doğumuna engel olan itiraz teşkil eder. Zira bu sürede sözleşme henüz geçerli hale gelmemiş ve hak hiç doğmamıştır.

    Hakkı Ortadan Kaldıran İtirazlar

    Alacaklının iddia ettiği hak geçerli olarak doğmuş fakat sonradan ortaya çıkan olaylarla sona ermişse, bu durumun ileri sürülmesi hakkı ortadan kaldıran itirazın konusudur.

    Borcu Sona Erdiren Haller

    Borcu sona erdiren haller olan ifa, ibra, yenileme (tecdit), alacaklı ve borçlu sıfatlarının birleşmesi, sonraki kusursuz imkânsızlık durumlarından biri gerçekleştiği takdirde hakkı ortadan kaldıran itiraz söz konusu olur. Bu durumların her birinde, taraflar arasında geçerli olarak kurulmuş bir sözleşme vardır. Alacaklının alacak hakkı geçerli olarak doğmuştur ve borçlunun borcu devam etmektedir. Ancak borcu sona erdiren hallerin birinin varlığıyla, örneğin borçlunun borcunu geçerli olarak ödemesiyle borç sona ermiştir. Borcu sona erdiren hallerden birinin varlığına rağmen alacaklı alacağını talep ederse, borçlu, hakkı ortadan kaldıran itirazın konusu olan borcu sona erdiren hallerden hangisi gerçekleşmiş ise onu ileri sürebilir.

    Hak Düşürücü Sürenin Geçmesi

    Hakkı ortadan kaldıran itirazın konusunu oluşturan başka bir husus hak düşürücü sürenin geçmesidir. Borçlar hukukuna yönelik taleplere ilişkin hak düşürücü süre, zamanaşımının aksine Türk Borçlar Kanunlarında genel kural olarak düzenlenmemiştir. Hak düşürücü süre, hakkın geç kullanılmasının yaptırıma bağlandığı durumlardan bir tanesidir. Burada kanun koyucu, hakkın (talebin) ileri sürülmesi bakımından belirli bir süre koymuş ve bu sürenin kaçırılmasının hukukî sonucu olarak da hakkın sona ermesini düzenlemiştir. Kanun koyucunun hak düşürücü süre olarak belirlediği bu süreler kesin niteliktedir. Bu süreler dolduktan sonra söz konusu hak sona erer ve artık kullanılamaz.

    Kullanılmış Bozucu Yenilik Doğuran Hakların İleri Sürülmesi

    Yenilik doğuran hak kavramı, tek taraflı irade beyanıyla bir hukukî ilişkinin kurulması, değiştirilmesi veya sona erdirilmesi yoluyla bir kimsenin hukuk alanına etki etme yetkisi olarak tanımlanmaktadır. Tanımdan da anlaşılacağı üzere yenilik doğuran haklar kullanıldıktan sonra, bir hak ya da hukukî ilişkinin kurulmasına, yöneldikleri hak ya da hukukî ilişkinin içeriğinin değişmesine veya sona ermesine yol açarlar. Bir hakkı veya hukukî ilişkiyi sona erdiren ve bozucu yenilik doğuran hak olarak nitelendirilen yenilik doğuran haklar kullanıldıktan sonra, hakkı ortadan kaldıran itirazların konusunu oluştururlar.

    Bozucu Koşulun Gerçekleşmesi

    Bozucu koşul (şart), taraflar arasında yapılan işlemin hukukî etkisinin ortadan kalkmasının, gerçekleşmesinin kesin olmadığı bir olguya bağlanmasıdır. Bozucu koşula bağlı olarak yapılan hukukî işlem yapıldığı andan itibaren hüküm ve sonuçlarını doğurur. Ancak bozucu koşulun gerçekleşmesiyle işlem etkisizleşir ve işlemin doğurduğu hüküm ve sonuçlar kendiliğinden ortadan kalkar. Bu durumda, bozucu koşula bağlı talep sonradan bozucu koşulun gerçekleşmesi ile sona erdiği için, borçlunun savunması hakkı ortadan kaldıran olayların ileri sürülmesi olarak nitelendirilir ve hakkı ortadan kaldıran itiraz niteliği taşır.

    Hakkı Geciktiren İtiraz 

    İtirazın bu kategorisi, ifa zamanını uzatma sözleşmesine ilişkin itiraz için kabul edilebilir. Zira ifa zamanını uzatma sözleşmesine ilişkin itiraz hakkın doğumuna engel olan veya hakkı ortadan kaldıran itiraz kategorisine girmemektedir.

    İfa Zamanını Uzatma Sözleşmesi

    İfa zamanını uzatma sözleşmesi Türk ve İsviçre Borçlar Kanunlarında da düzenlenmemiştir. Bununla birlikte TBK m. 95’de sürenin uzatılabileceği kabul edilmiştir. Bu hüküm olmasa bile, sözleşme hürriyeti çerçevesinde TBK m. 26 hükmü ile tarafların böyle bir sözleşme yapmaları her zaman mümkündür. İfa zamanının uzatılması sözleşmesinden, ifası mümkün bir talebin muacceliyetinin ertelenmesi anlaşılır. Bu sözleşme ile talebin ifa edilebilmesi hususuna dokunulmaz. Sadece talebin kabul edilebilirliği geçici bir süre için engellenir.

    Hakkın Kullanımını Engelleyen İtirazlar

    Hakkın kullanımını engelleyen itirazların söz konusu olduğu durumlarda, talep yani söz konusu hak mevcut olarak kalır, fakat ileri sürülemez. Başka bir deyişle talebin dava yoluyla kabul ettirilmesi mümkün olmaz. Hakkın kullanımını engelleyen itirazlar, talebi, dolayısıyla alacağı ortadan kaldırmayıp sadece talebin kabul ettirilebilirliğini engellemesi yönüyle def’ilere benzerler, fakat hâkim tarafından re’sen dikkate alınması yönüyle onlardan ayrılırlar.

    Kumar ve Bahis

    TBK m. 604’te “Kumar ve bahisten doğan alacak hakkında dava açılamaz ve takip yapılamaz” şeklinde ifade edilmektedir. Kumar ve bahis borcu eksik borç niteliğine sahiptir. Eksik borçlar talep ve dava edilemez ancak ifa edildikleri takdirde sebepsiz zenginleşmeye dayanarak geri talep edilmeleri mümkün olmayan borçlardır. Bu sebeple, özellikle kumar ve bahis itirazında olduğu gibi doğuştan eksik olan borçları başlangıçta ortaya çıkan hakkın kullanımını engelleyen itiraz olarak kabul etmek gerekir.

    Etkisizleşme

    Etkisizleşme, zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerden farklı olarak herhangi bir süre sınırlamasına tâbi tutulmayan hakların, aradan çok uzun zaman geçtikten sonra kullanılmasının engellenmesini ifade etmek amacıyla öğretide kullanılan bir kavramdır. Etkisizleşme özellikle dönme ve fesih gibi herhangi bir hak düşürücü süreye bağlanmamış yenilik doğuran haklarda ve süresiz olarak kullanılabilecek def’ilerin ileri sürülmesinde söz konusu olur.

    Konuya İlişkin Yargıtay Kararları

    ''Yargıtay 9. Hukuk Dairesi E. 2009/8904 K. 2011/8910 T. 28.03.2011''

    İbranameyle ilgili olarak daha önemli bir düzenleme 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 420. maddesinde yer almıştır. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girecek olan sözü edilen hükme göre ‘‘İşçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür.

    Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu halde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması zorunludur.

    İkinci ve üçüncü fıkra hükümleri, destekten yoksun kalanlar ile işçinin diğer yakınlarının isteyebilecekleri dahil, hizmet sözleşmesinden doğan bütün tazminat alacaklarına da uygulanır’‘.

    6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 420. maddesinde iş sözleşmesinin sona ermesinden bir ay içinde yapılan sözleşmelere geçerlilik tanınmayacağı bildirilmiştir. Aynı maddede alacağın bir kısmının ödenmesi şartına bağlı ibra sözleşmeleri (ivazlı ibra) ancak ödemenin banka kanalıyla yapılmış olması halinde geçerli sayılmıştır. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 19. maddesinde feshe itiraz bakımından bir aylık hak düşürücü süre öngörülmüş olmakla feshi izleyen bir ay içinde işçinin işe iade davası açma hakkı bulunmaktadır. Bu noktada feshi izleyen bir aylık süre, işçinin eski işine dönüp dönmeyeceğinin tespiti bakımından önemlidir.

    6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun ilgili maddesinde işverence yapılacak olan ödemelerin banka yoluyla yapılması zorunluluğunun getirilmesi de ödemeye dair ispat sorunlarını ortadan kaldırabilecektir. Sözü edilen yasal düzenleme sadece işçinin alacaklı olduğu durumlar için işçi yararına kısıtlamalar öngörmektedir. İşverenin cezai şart ve eğitim gideri talep ettiği yine işçinin vermiş olduğu zararın tazminine dair uygulamalarda ve hatta sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde işçinin işverene borçlu olduğu durumlarda, taraflar, herhangi bir sınırlamaya tabi olmaksızın işçinin borçlarını ibra yoluyla sona erdirebilirler.

    Sözü edilen hüküm 01.07.2012 tarihinde yürürlülüğe girecek olup belirtilen tarihten sonra düzenlenen ibra sözleşmeleri için yasal koşulların varlığı aranmalıdır. Başka bir anlatımla 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmediği dönem için ibranamenin geçerliliği sorunu, Dairemizin konuyla ilgili ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmelidir. Feshi izleyen bir aylık süre içinde ibraname düzenlenememesi ve ödemelerin banka kanalıyla yapılması zorunluluğu 01.07.2012 tarihinden sonra düzenlenecek ibra sözleşmeleri için geçerlidir.

    İbra sözleşmesi çalışma ilişkilerinde ‘‘ibraname’‘ adıyla yaygın bir uygulama alanı bulmaktadır. İbra sözleşmelerinin geçerliliği sorunu, İş Hukukunda ‘‘işçi yararına yorum’‘ ilkesi çerçevesinde değerlendirilmiş ve ağırlıklı olarak Yargıtay kararları ışığında bir gelişim izlemiştir.

    Dairemizin kökleşmiş içtihatları çerçevesinde iş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmelerinin geçersizdir. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmiş sayılmalıdır. Dairemizin kararlılık kazanmış olan uygulaması bu yöndedir (Yargıtay 9.HD. 15.10.2010 gün, 2008/41165 E, 2010/29240 K.).

    İbranamenin tarih içermemesi ve içeriğinden de fesih tarihinden sonra düzenlendiğinin açıkça anlaşılamaması durumunda ibranameye değer verilemez (Yargıtay 9.HD. 5.11.2010 gün, 2008/ 37441 E, 2010/31943 K).

    İbraname savunması hakkı ortadan kaldırabilecek itiraz niteliğinde olmakla yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir (Yargıtay HGK. 27.1.2010 gün 2009/9-586 E, 2010/ 31 K.; Yargıtay 9.HD. 13.7.2010 gün, 2008/33764 E, 2010/23201 K.). Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 75. maddesi uyarınca hakim, şüpheli ve çelişkili gördüğü iddia ve sebepler hakkında açıklama isteyebilir. Davanın her aşamasında gerekli delillerin ibrazını talep edebilir (Yargıtay 9.HD. 14.10.2010 gün 2008/37132 E, 2010/29075 K).

    Avukat vekalet ücreti ne kadardır?

    Avukat vekalet ücreti, hakkınızda yürütülecek işlem ve dava üzerinden belirlenmektedir. Bilindiği üzere her yıl  Türkiye Barolar Birliği tarafından hazırlanan “Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi” yasalaşarak yürürlüğe girer. Görülen davalarda avukat vekalet ücreti, bu tarifede belirtilen ücretin altında bir tutar olarak belirlenemez, dolayısıyla her zaman sabit ve kesin değildir. Bununla birlikte Baro tarafından belirtilen asgari ücret tarifesinin üzerinde bir avukatlık ücreti belirlenmesi mümkün olabilir. (2024 -2025 Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi için tıklayınız.)

    İlgili yazılarımız;

    AV. İREM BİKE DEMİRHAN


    Her türlü avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmetleri hakkında bilgi almak için 0545 588 0258 numarası üzerinden tarafımıza ulaşabilir, her türlü sorunuz için irembikedemirhan@gmail.com adresine mail gönderebilirsiniz. Ücretli danışmanlık veya avukatlık hizmeti almak için tarafımız ile iletişime geçebilirsiniz. (Avukatlık Kanunu uyarınca ücretsiz danışmanlık ve bilgi verme hizmetimiz bulunmamaktadır.
    Tags
    Yardım lazım mı? Bizimle İletişime Geç!
    Hukuk iyi ve adil olanın sanatıdır.

    İletişime geçin

    +905455880258