Bağışlama Sözleşmesi

Av. İrem Bike Demirhan > Yazımlar  > Bağışlama Sözleşmesi

Bağışlama Sözleşmesi

bagislama sozlesmesi

Bağışlama sözleşmesi Türk Borçlar Kanunu’nu madde 285 ve devamında düzenlenmiştir.

Bağışlama Sözleşmesi Nedir?

TBK m. 285/1’e göre, “Bağışlama sözleşmesi, bağışlayanın sağlararası sonuç doğurmak üzere, malvarlığından bağışlanana karşılıksız olarak bir kazandırma yapmayı üstlendiği sözleşmedir.”  Maddede verilen tanıma göre, bağışlayan ve bağışlanan arasında kurulan bu sözleşme ile bağışlayan bağışlanana bir kazandırma yapma borcunu üstlenecektir. Bağışlayan bu kazandırmayı kendi malvarlığından yapacaktır. Bağışlayanın borcu bağışlayan hayattayken doğacaktır. Bağışlanan hiçbir borç altına girmeyecek, yani bağışlayanın malvarlığından yapmayı üstlendiği ve sağlığında sonuç doğuracak olan bu kazandırma karşılıksız olacaktır.

Bağışlama Sözleşmesinin Nitelikleri Nelerdir?

Bağışlama sözleşmesinin niteliklerine bakmak gerekirse;

Bağışlama sözleşmesi tek tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir.

Bağışlama, niteliği itibariyle bir borç sözleşmesidir. Ancak, burada tek tarafa borç yükleyen bir sözleşme vardır. Bu sözleşmeyle yalnız bağışlayan borç altına girer; karşı taraf (bağışlanan), ilke olarak herhangi bir borç altına girmez. Bununla birlikte her sözleşmede olduğu gibi burada da iki taraf vardır. Bunlar; bağışlayan ve bağışlanandır. Malvarlığından karşılıksız olarak bir kazandırma yapmayı üstlenen kimseye bağışlayan; böyle bir kazandırmayı kazanan kişiye de bağışlanan denir. Bağışlayan gerçek kişi olabileceği gibi tüzel kişi de olabilir.

Bağışlama sözleşmesi sağlararası bir sözleşmedir.

Bağışlama sağlararası bir sözleşmedir. Bağışlanan şey, bağışlayanın sağlığında onun malvarlığından çıkmalı; bağışlayan bağışlama oranında fakirleşirken, bağışlanan o oranda zenginleşmeli, dolayısıyla bağışlayanın malvarlığından çıkan değerle, yani onun fakirleşmesiyle bağışlanın zenginleşmesi arasında bir sebep sonuç bağı bulunmalıdır. Bu nedenle bağışlanan şey, bağışlayanın terekesinden çıkacaksa, bağışlama söz konusu olmaz. Vasiyetname ve miras sözleşmesiyle yapılan ölüme bağlı karşılıksız kazandırmalar, özellikle vasiyet alacağı ve mirasçı atama işlemleri, bağışlama değildir.

Bağışlama sözleşmesi karşılıksız (ivazsız) bir sözleşmedir.

Bağışlama ivazsız bir sözleşmedir. Bu sözleşmeyle bağışlayan, bağışlanana karşılıksız bir kazandırma sağlar. Bağışlama sonunda karşı taraf zenginleşir; malvarlığı artar. Bu zenginleşme ya malvarlığının aktifinin artması ya da pasifinin azalması şeklinde olur.

Bağışlama sözleşmesi ani edimli bir sözleşmedir.

Bağışlama sözleşmesi taraflar arasında bir defalık, ani edimli borç ilişkisi kuran bir sözleşmedir.

Bağışlama sözleşmesi rızai bir sözleşmedir.

Bağışlama sözleşmesi, rızai bir sözleşmedir. Sözleşme, tarafların anlaşmalarıyla kurulur. Sözleşmenin kurulması için bağışlayanın bağışlanana bağışlanan şeyi teslim etmesi şart değildir. Bağışlanılan şeyin teslimi, sözleşme kurulduktan sonra bağışlayanın yerine getirmek zorunda olduğu borcun ifasıdır.

Bağışlama Sözleşmesinin Çeşitleri Nelerdir?

Bağışlama sözleşmesinin türlerine bakmak gerekirse;

Bağışlama sözü verme

Bağışlama sözü verme, kurulmasıyla ifası farklı zamanlarda olan, dolayısıyla kurulduğu anda ifa edilmeyen bir bağışlama sözleşmesidir. Bağışlama sözü verme, borçlandırıcı bir işlem, borç doğuran bir sözleşmedir. Bu sözleşmeyle bağışlayan sonuçlarını sağlığında malvarlığında doğurmak üzere karşılıksız bir kazandırma yapmayı, maddî veya maddî olmayan bir mal üzerindeki hakkını bağışlanana devretmeyi borçlanır.

Elden bağışlama

Elden bağışlamayı düzenleyen TBK. m. 289 hükmüne göre “Elden bağışlama, bağışlayanın bir taşınırını bağışlanana teslim etmesiyle kurulmuş olur.” Elden bağışlamada hukukî sebebi oluşturan borçlandırıcı işlemle hakkı geçiren tasarruf işlemi (borcun ifası), aynı zamana rastlamaktadır.

Şartlı(koşullu) bağışlama

Şartlı bağışlama yapmak mümkündür. Hüküm ve sonuç doğurması veya doğmuş bulunan hüküm ve sonuçlarının ortadan kalkması gelecekteki belirsiz bir olayın gerçekleşmesine bağlı bağışlamaya, şartlı bağışlama denir. Bağışlama geciktirici şarta bağlı olarak yapılabileceği gibi, bozucu şarta bağlı olarak da yapılabilir. Bu anlamda, bağışlama sözü verme, erteleyici veya bozucu şarta bağlanabilir.

Şart, hukuka ve ahlâka uygun olmalıdır. Hukuka ve ahlâka aykırı şart, bağışlamayı tümüyle geçersiz kılar. Burada butlan yaptırımı söz konusudur.

Geciktirici şart:

Hukuki işlemin sonuçlarını doğurması bir koşula bağlanırsa geciktirici şart söz konusu olur; zira bu şarta bağlı sözleşmelerde koşul gerçekleşmedikçe sözleşme gereği yerine gelmiş olmadığından sözleşmenin hüküm ve sonuçları doğmaz. Bir başka deyişle, şart gerçekleşinceye kadar sözleşme askıda kalır; ancak şart gerçekleştikten sonra sözleşme hüküm ve sonuçlarını doğuracaktır.

Bozucu şart:

Bozucu şartta ise kurulmuş olan bir hukuki işlemin hükümlerinin ortadan kalkması bu şartın gerçekleşmesine bağlanır.

Yüklemeli Bağışlama

Bağışlayan yaptığı bağışlamaya bazı yüklemeler koyabilir. Bu tür bağışlamaya “yüklemeli bağışlama” denir. TBK. m. 291’e göre “Bağışlayan bağışlamasına yüklemeler koyabilir. Bağışlayan, sözleşme gereğince bağışlanan tarafından kabul edilmiş olan yüklemelerin yerine getirilmesini isteyebilir.

… Bağışlama konusunun değeri, yüklemenin yerine getirilmesi masraflarını karşılamaz ve aşan kısım kendisine ödenmezse bağışlanan, yüklemeyi yerine getirmekten kaçınabilir.”

Yüklemeli bağışlama, ilke olarak şekle bağlı değildir. Ayrıca, bağışlamaya bağlanan yükleme, hukuka ve ahlâka uygun olmalıdır; aksi hâlde bağışlama tümüyle geçersiz olur. İmkânsız yüklemelerde de durum aynıdır.

Yerine getirilmesi bağışlayanın ölümüne bağlı bağışlama

Yerine getirilmesi bağışlayanın ölümüne bağlı bağışlama, TBK. m. 290/2’de düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, “Yerine getirilmesi bağışlayanın ölümüne bağlı bağışlamada, vasiyete ilişkin hükümler uygulanır.” Bu tür bağışlamada da bağışlanılan şey, yani karşılıksız kazandırma, bağışlayanın ölümü üzerine onun malvarlığından ifa edilir. Bu tür bağışlamada ölüm, ifa zamanını belirler.

Yerine getirilmesi bağışlayanın ölümüne bağlı bağışlama, hukukî niteliği itibariyle bir bağışlama sözü verme olup, bağışlanılan şeyin zilyetliğini devir ve mülkiyetini geçirme borcu bağışlayanın mirasçıları tarafından yerine getirilir.

Bağışlayana dönme şartlı bağışlama

TBK. m. 292/1’e göre “Bağışlayan, bağışlananın kendisinden önce ölmesi durumunda, bağışlama konusunun kendisine dönmesi koşulunu koyabilir.” Burada bozucu şarta bağlı bir bağışlama söz konusudur. Şart, bağışlananın, bağışlayandan önce ölmesidir. Ancak, taraflar sözleşme özgürlüğü ve genel hükümler çerçevesinde bağışlananın geri dönmesini, bağışlananın bağışlayandan önce ölmesi dışında başka şartlara da bağlayabilirler. Dönme şartının geçerliliği, taşınır bağışlamalarında herhangi bir şekil şartına tâbi değilken, taşınmazlarda bunun resmî şekilde olması gerekir.

Bağışlama Sözleşmesi Nasıl Ortadan Kalkar?

Bağışlama sözleşmesini ortadan kaldıran hallere bakmak gerekirse;

Bağışlayanın, elden bağışlamayı veya yerine getirilmiş bağışlama sözünü geri alması

Bağışlayanın elden bağışlamayı veya yerine getirilmiş bağışlama sözünü geri alma nedenleri TBK. m. 295’te düzenlenmiştir Bağışlayanın elden bağışlamayı veya yerine getirilmiş bağışlama sözünü geri alma nedenleri TBK. m. 295’te düzenlenmiştir. Maddeye göre,

“Bağışlayan, aşağıdaki durumlardan biri gerçekleşmişse, elden bağışlamayı veya yerine getirdiği bağışlama sözünü geri alabilir ve bağışlananın istem tarihindeki zenginleşmesi ölçüsünde, bağışlama konusunun geri verilmesini isteyebilir:

  1. Bağışlanan, bağışlayana veya yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse.
  2. Bağışlanan, bağışlayana veya onun ailesinden bir kimseye karşı kanundan doğan yükümlülüklerine önemli ölçüde aykırı davranmışsa.
  3. Bağışlanan, yüklemeli bağışlamada haklı bir sebep olmaksızın yüklemeyi yerine getirmemişse.”

TBK. m. 295’te düzenlenen bu sebepler yanında, yanılma, aldatma, korkutma gibi sebeplerin yol açtığı irade bozukluğu nedeniyle iptal davası, tenkis davası, muvazaalı bağışlamanın iptali davası, nişanın bozulması hâlinde bağışlamanın (hediyelerin) geri verilmesi davası bağışlama hukuku dışında yer alan diğer ortadan kalkma sebepleri olarak sayılabilir.

Bağışlayan, sebepleri gerçekleştiği takdirde bağışlamayı sağlığında geri alır. Bağışlamayı geri alan bağışlayan, bağışlanandan talep tarihindeki zenginleşmesi ölçüsünde bağışlama konusunu geri vermesini isteyebilir. Bağışlayan dava yoluyla talepte bulunabileceği gibi dava dışında da talepte bulunabilir. Bu nedenle dava açılması zorunlu değildir.

Henüz yerine getirilmemiş bağışlama sözünün geri alınması

Bağışlayan, TBK. m. 296’da öngörülen sebeplerin bulunması hâlinde, henüz yerine getirmemiş olduğu bağışlama sözünü geri alabilir. Bu sebepler, şunlardır:

“Bağışlama sözü veren, aşağıdaki durumlarda sözünü geri alabilir ve onu ifadan kaçınabilir:

  1. Elden bağışlanılan bir malın geri verilmesini isteyebileceği sebeplerden biri varsa.
  2. Mali durumu, sonradan sözün yerine getirilmesini kendisi için olağanüstü ağır kılacak ölçüde değişmişse.
  3. Bağışlama sözü verdikten sonra, kendisi için yeni aile yükümlülükleri doğmuş veya bu yükümlülükleri önemli ölçüde ağırlaşmışsa.

Bağışlama sözü verenin borcunu ödeme güçsüzlüğü belirlenir veya iflasına karar verilirse, ifa yükümlülüğü ortadan kalkar.”

Bağışlayan, yukardaki sebeplerden birisiyle bağışlama sözünü geri aldığı takdirde, bağışlama ortadan kalkar, dolayısıyla bağışlayanın söz konusu edimi ifa yükümlülüğü de sona erer. Başka bir deyişle geri alma, verilmiş olan bağışlama sözünü ortadan kaldırır.”

Geri alma hakkının süresi ve mirasçılara geçmesi

TBK. m. 297/1’de her şeyden önce geri alma hakkının bağlı olduğu süre belirlenmiştir. TBK. m. 297’de ayrıca bazı şartlar altında bağışlayanın mirasçılarına da geri alma hakkı tanımıştır. Buna göre,

“Bağışlayan, geri alma sebebini öğrendiği günden başlayarak bir yıl içinde bağışlamayı geri alabilir.

Bağışlayan bir yıllık süre dolmadan ölürse, geri alma hakkı mirasçılarına geçer ve mirasçıları bu sürenin sona ermesine kadar bu hakkı kullanabilirler.

Bağışlayan, sağlığında geri alma sebebini öğrenememişse, mirasçıları, ölümünden başlayarak bir yıl içinde bağışlamayı geri alma hakkını kullanabilirler.

Bağışlanan, bağışlayanı kasten ve hukuka aykırı olarak öldürür veya onun geri alma hakkını kullanmasını engellerse, mirasçıları bağışlamayı geri alabilirler.

Kira, gelir ve faiz gibi dönemsel edim bağışlamalarında bağışlayanın ölmesi

TBK. m. 298’e göre aksi kararlaştırılmamışsa, dönemsel edimleri içeren bağışlamanın yerine getirilmesi, bağışlayanın ölmesiyle sona erer. Dönemsel edimlerden amaç, gelir, faiz ve kira gibi dönem dönem ödenen edimlerdir. İşte bağışlayan dönemsel olarak gelir, faiz veya kira gibi belirli zamanlarda ödenen edimleri bağışlamışsa, ölmesiyle birlikte artık bunların da bağışlanana verilmesi sona erer.

Konuya İlişkin Yargıtay Kararları

Bağışlama sözleşmesi ile ilgili içtihatlara bakmak gerekirse;

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi E. 2009/4577 K. 2009/6090 T. 27.05.2009:

Taraflar arasında görülen davada;

Davacılar, miras bırakanları Ahmet’in 33 nolu parseldeki payını davalıya bağış suretiyle temlik ettiğini, işlemin saklı paylarını zedelemek amacıyla yapıldığını ileri sürerek saklı payları oranında tenkise karar verilmesini istemişlerdir.

Davalı, taşınmazın evlilik hediyesi olarak verildiğini, tenkise tabi olmadığını belirtip, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, iddiaların sabit olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.

Karar, davalı vekilince süresinde temyiz edilmiş olmakla, tetkik hakiminin raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Bilindiği üzere, miras bırakanın ölümünden önceki bir yıl içinde adet üzere olan hediyeler dışında yapmış olduğu bağışlamalar mutlak olarak tenkise tabidir. Buna karşılık ölümünden önceki 1 yıl dışında yapılan bağışlamalarda saklı pay kurallarını zedeleme kastı ile hareket edilip edilmediğinin açıklığa kavuşturulması zorunludur.

Somut olayda, miras bırakanın çekişmeli payı davalıya mehir olarak verdiği, 29.11.1989 tarihli mehir senedi başlığı altında imzalanmış adi yazılı sözleşme ve davalı tanıklarının ifadeleri ile belirlenmiştir. Bilindiği üzere mehr, kocanın evlenme sözleşmesi anında ya da devamı sırasında bazen de sona ermesi halinde kadına belirli bir mal, para veya ekonomik değeri olan bir şeyi armağan etmesidir.

Mehri müeccel, ileriye (evliliğin boşanma ya da ölümle son bulunması haline kadar) yönelik bir bağışlama vaadidir. Koca dışında üçüncü bir kişinin de bağışlama vaadi geçerlidir. Ancak, bu durum, Borçlar Kanunu’nun 110. maddesinde yazılı üçüncü kişi yararına borç altına girme olmayıp, Borçlar Kanunu’nun 238. maddesinde düzenlenmiş bağışlama vaadidir. Bağışlama vaadinin geçerliliği, yazılı olma koşuluna bağlıdır (BK m. 238/1) (4. HD 18.02.1985 – 1984/9153 E., 1985/1223 K., YKD 1985 Sayı, sh. 802). Bu durumda ve değinilen ilkeler çerçevesinde tespit edilen olgular birlikte değerlendirildiğinde, murisin diğer mirasçıların saklı payını zedeleme kastı ile hareket ettiğini söyleyebilme olanağı yoktur.

Hal böyle olunca, tenkis koşullarının oluşmadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru değildir.”

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi E. 2005/5666 K. 2005/6998 T. 09.06.2005:

Taraflar arasında görülen davada;

Davacılar, miras bırakanlarının ve davacı H.K.’nın maliki bulundukları 16 parsel sayılı taşınmazın üzerindeki binanın kuran kursu olarak kullanılması koşuluyla davalı Diyanet Vakfı’na hibe edildiğini, ancak taşınmazın gayesine uygun olarak kullanılmadığını ileri sürerek tapu iptal tescil isteğinde bulunmuşlardır.

Davalı, bağışın koşulsuz olduğunu bildirip davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, Borçlar Kanunu’nun 246. maddesinde belirlenen hak düşürücü sürenin dolumundan sonra dava açıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Karar, davacılar vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi S.A.’nın raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, duruşma istemi değerden reddedildi, gereği görüşülüp, düşünüldü:

Dava, koşullu bağıştan rücu hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir.

Mahkemece, süresinde açılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; çekişme konusu 16 parsel sayılı taşınmazın 1992 yılında kuran kursu açılması amaçlanarak bağış yoluyla davalı vakfa devredildiği, kuran kursu yapılmaması üzerine, davacılarından takibiyle davalı vakfın 27.7.1998 tarihli yazı ile taşınmazda kuran kursu açılamayacağını, ancak kız öğrenci yurdu açılabileceğini bağışlayanlara bildirdiği ve muvafakatlarını istediği, bu iznin verildiği, böylece bağış koşulunun değiştiği, ne var ki bu koşulun da yerine getirilmemesi üzerine davacılar tarafından 13.11.2001 tarihinde davalı vakfa, bağış koşullarının yerine getirilmesi, mümkün olmadığı takdirde taşınmazın iadesinin ihtar edildiği, dava tarihine kadar edimlerin yerine getirilmediği ileri sürülerek eldeki davanın açıldığı görülmektedir.

Bilindiği üzere; bağıştan dönme (rücu) bağışlayanın tek yanlı, bağışlanana varması gereken beyanıyla geriye yürürlü (makable Şamil) olarak hukuki ilişkiye son veren yenilik doğurucu bir haktır. Bağışlayan koşullu veya mükellefiyetli şekilde bağışta bulunmuşsa, bağışlanandan hukuka, ahlaka aykırı veya imkansız olmadığı sürece BK’nın 241. maddesi uyarınca koşul veya mükellefiyetin yerine getirilmesini isteyebilir.

Haklı bir neden olmaksızın yerine getirilmemesi halinde de aynı yasanın 244/3. maddesine dayanarak bağıştan dönmez hakkını kullanıp verdiğini geri isteyebilir.

Hemen belirtmek gerekir ki; bağış sözleşmesindeki koşul veya mükellefiyetin niteliğinin, kapsamının yerine getirilme zamanının tam olarak tespiti büyük önem taşır. Bu itibarla salt kullanılan sözlerin değil, tarafların gerçek iradelerinin ve bağışlayanın asıl amacının ortaya çıkarılması gerekir. Ayrıca amacın gerçekleşmeyeceğinin kesin biçimde anlaşılması tarihi ile bu tarihten itibaren BK’nın 246. maddesine göre bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde bağıştan dönme (rücu) hakkının kullanılıp kullanılmadığının araştırılması da zorunludur.

Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan olgular ve toplanan deliller birlikte değerlendirildiğinde bağıştan rücu koşullarının gerçekleştiği gözetilerek davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.”

Avukat vekalet ücreti ne kadardır?

Avukat vekalet ücreti, hakkınızda yürütülecek işlem ve dava üzerinden belirlenmektedir.  Bilindiği üzere her yıl  Türkiye Barolar Birliği tarafından hazırlanan “Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi” yasalaşarak yürürlüğe girer.  Görülen davalarda avukat vekalet ücreti, bu tarifede belirtilen ücretin altında bir tutar olarak belirlenemez, dolayısıyla  her zaman sabit ve kesin değildir. Bununla birlikte Baro tarafından belirtilen asgari ücret tarifesinin üzerinde bir avukatlık ücreti belirlenmesi mümkün olabilir.(2023 -2024 Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi için tıklayınız.)

İlgili yazılarımız;
Bizimle nasıl iletişime geçebilirsiniz?

Her türlü avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmetleri hakkında bilgi almak için 0545 588 0258 numaralı telefondan numarası üzerinden tarafımıza ulaşabilir, her türlü sorunuz için irembikedemirhan@gmail.com adresine mail gönderebilirsiniz. Ücretli danışmanlık veya avukatlık hizmeti almak için tarafımız ile iletişime geçebilirsiniz. (Avukatlık Kanunu uyarınca ücretsiz danışmanlık ve bilgi verme hizmetimiz bulunmamaktadır.)

AV.İREM BİKE DEMİRHAN

Sivas Avukat Irem Bike Demirhan

Sohbeti Aç
Hemen iletişime geç
Merhaba, size nasıl yardımcı olabilirim?